Header Reklam
Header Reklam

Klima Sanayicileri Güç Birliği İstiyor

29 Haziran 2008 Dergi: Mart 2003
Klima Sanayicileri Güç Birliği İstiyor Soğutma-Klima Sanayimizin sorunları üzerine, enine boyuna tartışmak, çözümleri üzerinde fikir üretebilmek için bir araya gelen Aldağ firmasından Tevfik Akannaç, Cengiz Hepergil ve hocamız Prof. Dr. Doğan Özgür’ün sohbet toplantısına dinleyici olduk, sohbet tadını korumaya çalışarak yazdık. Tabii, Doğan Hoca’nın fıkralarını, Cengiz Hepergil ve Tevfik Akannaç’ın ironik anekdotlarını aktaramadık. Bu nedenle konular arasında bazı sıçrama efektleri olabilir, affola...

TEVFİK AKANNAÇ: Türkiye’de imalatçılar, artık fiyatı belirleyemez duruma geldi. Piyasa ve rekabet şartlarına göre spontane, reaktif fiyat oluşturmaya başladılar. Bu durumun, ürün kalitesini olumlu yönde etkilemeyeceği açıktır.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Burada sanayici rasyonel üretim şansına sahip değil. En iyi dost olan, olabilen iki kişinin aynı alanda iki ayrı firması varsa, biri, diğerini ziyarete geldiğinde, yeni ne üretmiş bakıyor. O da aynı ürünü üretmeye başlıyor. Bunların hepsini bırakmak lazım. Kompresör çok özel, büyük bir yatırım alanı. O nedenle çok az sayıda üretici var. Onun dışındaki alanlara bakın. Özellikle sac işlemesine dayanan kollarda, yurt dışında, Türkiye’deki kadar firma bulamazsınız. Irak, Türk pompa sanayiinin kurtarıcısı oldu. Kazan firmaları da benzer bir süreç yaşadı. Yüzlerce firma eksildi. Kalanların üretim kaliteleri yükseldi. Yabancıların 30 bin kazan üretmek için aldığı makinaları, bizde 1000 tane kazan için aldılar. Yatırım rantabl değilse, zarar edersiniz.

TEVFİK AKANNAÇ: Biz 35 senedir bu sektör içindeyiz. Son 15 senedir daha aktif olmaya başladık. Bizimle beraber, diğer belli başlı firmaları da sektördeki aktiflik oranı arttı. Bunun nedeni klima kullanımının yaygınlaşması, ihtiyaç olarak görülmesidir. Talep artışı üretim ve kalite artışına neden olmuştur.

Isıtma-soğutma-klima sektörü iç Pazar hacmi diğer sektör hacimlerine göre oldukça düşüktür. Taahhüt dahil 400-500 milyon $ mertebesinde olduğu söyleniyor. Bizim hesaplarımıza göre üretici firmaların payı 60-70 milyon $ civarındadır. İhracaat ayağının eksik olması nedeni ile iç pazarda kıyasıya bir mücadele, maliyetleri karşılamayacak oranlarda fiyat kırımları yapılmaktadır. Bu şartlar altında firmaların ayakta kalmaları daha da zorlaşmaktadır. Bir de bu pazardan pay almaya çalışan yabancı firmaları düşünürsek işimiz hayli zordur.

İşçilik veriminin artması ve stok maliyetlerinin düşürülmesi için firmaların çok çeşitli mal üretimi yerine standart ve seri üretime yönelmeleri şart olmuştur. Tabii buna uygun yatırım planlaması gerekiyor. Türk üreticileri yatırım alanında da kendini sınırlıyor. 3-6 ay, 1 sene sonra pazarın ne olacağı öngörülemiyor. Bunu bilemediğimizden çekingen davranıyoruz. Benim düşüncem; standart mamulleri kaliteli ve uygun fiyatla üretelim, Türkiye’ye daha ucuza mal sunabilelim. Firmalar, bilgi birikimlerini, teknolojiyi yakından takip ederek konsantre hale getirebilsin ve bunun neticesinde branş uzmanlıkları sağlansın, daha iyi ürünler ortaya konabilsin. Avrupa’ya baktığımızda bir çok kuruluşun seri ürettikleri iki-üç ürün olduğunu görüyoruz. Son derece iyi düşünülmüş, AR-GE’si tamamlanmış, her türlü detay gözetilerek üretilmiş cihazları var. İç piyasadaki daralma nedeniyle, yatırımlar son derece azaldı.

İhracata yönelme şeklini belirlememiz lazım. Örnek olarak, ülkemizde fan coil ihtiyacı, yıllık 50-60 bin adet cıvarında. Yurtdışında fan coil üreten bir firma, tek başına 100-140 bin üretiyor. Ama sadece fan coil üretiyor. 50 bin adedi 8-10 firmaya böldüğümüzde hiç kimse için tatminkar bir hacim sağlamıyor. AR-GE için pay ayrılabilmesi de imkansız hale geliyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bir firma yetkilisi, kanal imalatı ve yan destek elemanları üretimi için ayırdıkları kalıpların yatırım değerinin 3 trilyon lira olduğunu söyledi. Türkiye’de bir çok alanda, kuruluşta, sadece kalıp yatırım bedellerinin satış hacminin çok üzerinde olduğu görülüyor. Türkiye’de 10’un üzerinde kanal üreticisi firma var. Türkiye’nin tüm kanal ihtiyacını iki firmanın üretimi rahatlıkla karşılar. Tüm firmaların kalıp yatırımlarını toplarsanız, ne kadar büyük ölü kalıp yatırımı olduğunu görürsünüz. Bu şekilde ne kadar belge alırsak alalım, yurtdışında başarılı olma şansımız yok. Ürün sayımız arttıkça belge ihtiyacı sayımız da, belgeye yatıracağımız para miktarı da artıyor. Buna en kolay çözüm bulacak sektör, bence ısı sektörü. Çünkü firma sayısı çok ve kalitenin yüksek olduğu bir sektör. Otomobil sektörünün çok büyük bir cirosu vardır. Ama onu yöneten 10-12 kişidir. Kuruluşların patronu, sahibi bilinmez. Bizim sektörümüzde ise tüm kuruluş sahipleri ve idarecileri herkes tarafından bilinir, tanınır. Kalite, beşeri münasebetler çok güzel. Buna karşın ticari anlaşma, ortak proje üretme, stratejik ortaklıklar geliştirme becerimiz çok düşük. Bunun aşılması lazım. Bir fuara katılırken, firmaların ortak yararlar belirleyip farklı ürünler üzerinde anlaşmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Aksi takdirde bu hacimdeki bir pazarda, bu kadar ölü yatırım, bu kadar harcama kalemi ile ayakta kalabilmek, gelişebilmek mümkün gözükmüyor. Bu kadar sertifika parasını kimse ödeyemez.

TEVFİK AKANNAÇ: Bizim Aldağ olarak 10 ürünümüz var. Bu ürünlerin her birinin 8-10 modeli var. Yani 80-100 çeşit mal üretmek durumunda kalıyoruz. Bunların her birine standart almaya kalkıştığınızda, bu harcamanın maliyete yansımasını nasıl sağlayabiliriz? Son zamanlarda resmi işlerde Avrupa standartları istenmeye başladı.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bunu doğru bulmuyorum. Bir firma, CE belgesi için Müsteşarlığa gitmiş. Müsteşar demiş ki, biz dış pazarda belirleyici değiliz. İç pazar için gidin dosyanızı hazırlayın. Dosyanızı hazırlarken, test yapacaksanız gidin bir üniversite ile anlaşın. Minimum fiyatlarla testlerinizi yaptırın. İç piyasa için dosyanıza koyun. CE belgesini de yapıştırın. İç Pazar için pekala bunu yapabilirsiniz. Bütün ürünlerinizden vazgeçmeyin. Ama dış pazarlara giderken oturup anlaşın. Hangi tiplerin pazar şansını yüksek buluyorsanız, onun en iyi, en geçerli belgesini alın. Başka türlü Türk sanayisi altından kalkamaz. CE belgesini şurdan veya burdan alacaksın diye bir madde yok. Dosyanızı kendiniz hazırlayabilirsiniz.

CENGİZ HEPERGİL: Evet. O standartlarda ürettiğin, o standartları karşılayabildiğin konusunda kendinden eminsen CE etiketini kullanabiliyorsun.

TEVFİK AKANNAÇ: Türkiye’de o alt yapı çoğunlukla hazır değil. Bir kere standartları çok iyi bilmek gerekir. Bizde bunlar da çok açık değil. Prosedürler çok iyi bilinmiyor ve bazıları da çok net olmayabiliyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bakın yabancı tescil kuruluşları Türkiye’ye geldiler. Umdukları gibi gelişmeyince fiyat kırdılar. Zaten tüm Avrupa’da zarar etmeye başladılar. Avrupa’da da firmalar artık CE için başvurmamaya başlamış. Bir tipi için belgeyi alıyorlar, dosyalarını ona göre hazırlayıp CE mührünü vuruyorlarmış. TÜV bile bu doğrultuda yol göstermeye başladı.

CENGİZ HEPERGİL: Zaten Eurovent’i hangi ürününüzün hangi tipine aldığınız belli değil ki. Diyelim ki çeşitli klima santralleri yapıyorsunuz. Siz 3.000 m3/h’lik modele aldınız belgeyi, diğer cihazlarda da ihaleye girerken ‘Eurovent belgemiz var’ diye genelleme yapabiliryorsunuz, kimse belgeyi hijyenik santral için mi, yoksa hücreli bir aspiratör için mi aldığınızı sormuyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Böyle şey olmamalı. Siz, bataryanın bir kısmını iptal edersiniz, koymazsınız içine, belgeyi de yapıştırırsınız üstüne. Ama malınızı teslim ettiğinizde, diyelim ki 20.000 kcal’i belirtilen şartlarda sağladığını garanti etmek zorundasınız. Aksi halde, cihazınız o veriyi sağlamıyorsa, sizden tazminat isterler, Eurovent’ten değil. Yani kapasite konusundaki deklarasyonunuz, sizin teminatınız, sorumluluğunuz altında.

TEVFİK AKANNAÇ: Firmaların ayakta kalma nedenleri, doğru ve düzgün üretim yapmaları, gerçeğe, deklare ettikleri verilere uygun üretim yapmalarıdır. Bütün köklü firmaların yaptığı şey budur. Eurovent belgesi, kapak üzerinde kullanıcıya güvence vermeye yönelik. Firmaların çoğu zaten bu güvenceyi veriyor.

CENGİZ HEPERGİL: Resmi işlerde, Bayındırlık Şartnamesinde işletme ve kapasite şartlarını yerine getirme yükümlülüğü var. Bütün bunların dışında Bayındırlık Şartnameleri hükümlerine ilave olarak Eurovent belgesi istemeleri düşündürücü, belki de kayırıcı gibi geliyor.

TEVFİK AKANNAÇ: Bir kısım üreticiler, ‘madem Avrupa Birliği’ne gireceğiz, bu belgeleri tamamlamamız lazım. Bir Avrupa Birliği ülkesi olmanın şartlarından biri de standartlara ve kurallara uymaktır’ diyerek Sertifikasyon çoğaltımını savunuyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Avrupa’da böyle bir koşul var mı ki? Avrupa, ‘insan sağlığı söz konusu olduğunda, gerekli sorumluluklar alınmış olmalı’ diyor. ‘Panoya elini değdirdiğinde çarpmayacak, gerekli güvenlik önlemleri alınmış olacak’ diyor.

TEVFİK AKANNAÇ: Bir diğer sıkıntımız, gelişmiş veya yeterli düzeyde bir yan sanayimizin olmayışı.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Yan sanayi, kendi kalitenizde, kendi üretim ihtiyaçlarınıza bire bir uygun üreten yapıda ise ucuz olur. Yalnız sizin özel tanımlarınıza göre üretiyorsa, pahalı oluyor. 100 bin kapak yapacağına 1 milyon yapacak. Siz konstrüksiyonunuzu ona göre yaparsanız ucuz olur.

TEVFİK AKANNAÇ: Avrupa’da bir fuarda bir ürünün bir detayına bakın, başka ürünlerde de olduğunu görürsünüz. Malzeme temin sorunu yok. Bugün bir kapı kolu bile Türkiye’ye dışarıdan geliyor. Biz buna karşı nasıl bir önlem alıyoruz? Çağırıyoruz yan sanayi dallarını. Diyoruz ki, ‘sen bu tipi üretiyorsun, ancak bize ise şu tip gerekli.

Uygun bir şey üretebilir misin?’ diye soruyoruz. Bizim yan sanayimiz, bizim zorlamamızla bir şeyler üretmeye çalışıyor. Onlar da haklı. İstenilen adet, tatmin edecek seviyede değil ki. Biz bugün şirket olarak, bir çok yan sanayiyi finanse etmek durumundayız. Bütün bu zorlayıcı şartlara rağmen yan sanayii ayakta tutmak istiyoruz.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Avrupa’nın en büyük yan sanayisi aslında Türkiye’de. Ama, yan sanayimiz, fikir üretmeyen, özgün mamulü olmayan bir yapıda. Yan sanayinin düşünür hale gelmesi lazım.

TEVFİK AKANNAÇ: Özgün ürün çıkaramamak, dış pazarlarda en önemli handikapımız. Mutlaka AR-GE çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekiyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Klima sanayinin mutlaka bazı ortak çıkarlar çerçevesinde bir araya gelmesi lazım.

TEVFİK AKANNAÇ: Bakıyoruz yabancı fuarlara. 10 tane aynı alanda çalışan Türk firması katılıyor. Benzer ürünler götürüyor. Türkiye buradan kendisine nasıl bir pay çıkarabilir? Çok zor değil mi?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Büyük bir-iki firmayı saymazsak diğerleri aralarında bir ittifak yapmalı. Anlaşacakları ürünlerle katılacak. Bir zincirin halkaları gibi birbirini tamamlayacak. İhracat geldiği zaman, siparişi karşılarken de işbirliği yapılabilir. Pazara birlikte açıldığınız firmadan alıp satabilirsiniz.

TEVFİK AKANNAÇ: Bu rekabetçi düşünceyi zorlamaz mı? Liberal ekonomi kurallarına aykırı değil mi?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Liberal ekonomi, kendisinin imhasının, iflasının şartlarını hazırlamak demek değildir. Liberal ekonomi,ayakta kalmak için ittifakları aykırı bulmaz. Avrupa’da da bir çok firma satılıyor, kapanıyor. Büyük firma gövdeleri yaratıyorlar. Bu serbest ekonominin doğasına aykırı mı? Küçük ve orta ölçekli firmalarla rekabet eşitliği mi sağlıyor? Küçük bir kazan firmasını düşünün. Senede 500 sıcak su kazanı yapıyor. Aynı kazandan Viessmann 100 bin yapıyor. Ama yelpazesi Viessmann’ın iki katı. Her bir ürün için çizim yapacaksınız, yer ayıracaksınız, belli periyodlarla model yenileyeceksiniz. Hiçbir modeli kusursuz çizemediğiniz ve üretimi verimli planlayamadığınız için fireniz, hurdanız % 15’lere çıkacak. Oysa elin adamı % 3 fire ile çalışıyor. Halbuki, bir modeli ancak iki Türk firması yapacak. Üretimi 500’den en az 5000’e çıkacak. Üretim kalitesi yükselecek, uzmanlık gelişecek, verim artacak. O alanlarda, o firmalar AR-GE yatırımları yapabilecek. Bu rekabetin ortadan kalkması değil ki. Artık her alanda yurt dışı ile keskin bir rekabet var zaten. Rekabeti yurtdışı zorlayacak. Birbirimiz değil.

TEVFİK AKANNAÇ: Bunu kolay kolay yapamıyoruz. Çünkü üretimden kaldırmayı düşündüğünüz bir üründe talep gelince reddetmiyor, hadi üretelim diyorsunuz.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Hayır, bunu yapmayacaksınız. O ürünü efektif adetlerde üreten rakibinize gidin. Sizin için üretir. Üretmem lafını kaldırmamız lazım. Klimada bu daha kolay, mühendislik kısmı ağır, sac kalıbı fazla.

Türkiye’de kalıp yükü çok ağır. Her şeyi yapacağız diye bir şey yok. Bugün ne kalıp sermayedir, ne ölü bir makine. Adam, alırken 30 bin Euro fiyat biçilen makinayı satmaya kalkıştığında, 9 bin Euronun üzerinde fiyat veren çıkmaz. Fabrikanın arsası Türkiye’de birinci dereceden yatırım sayılabilir. Ama yabancılara bakın, fabrika arsasına para yatırmak istemez. Türkiye’de sanayi arsaları inanılmaz pahalı. Gebze’de metre karesi 200 dolara arsa alınıp yatırım mı yapılır?

TEVFİK AKANNAÇ: Fikire yatırım yapmıyorsunuz. Binaya, arsaya yatırım yapıyorsunuz. İşletmeye gelince tükenmiş oluyorsunuz. İşletme sermayesi de çok önemli. Türkiye gibi ekonomik krizlerin sık olduğu ülkede işletme sermayeniz o kadar çabuk tükenebiliyor ki? Paranızı işletme sermayesi olarak mı tutacaksınız, yatırıma mı yönelteceksiniz, yoksa AR-GE için mi harcayacaksınız?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Türkiye’deki firmaların %90’ı Avrupa, Amerika standartlarına göre iflas etmiştir. Çünkü paraların hepsi hammaddededir, kalıptadır, arsadadır, makinededir. Bunların hepsi her hangi bir risk döneminde, konkordato durumunda hiç bir değeri olmayan şeylerdir. Böyle şey olmaz.

TEVFİK AKANNAÇ: Fan motoru gibi teknoloji gerektiren ürünleri dışarıdan ithal ediyorsunuz. Gerektiğinde açıyorsunuz yurt dışına telefonu, adamlar teslimat için ‘6 hafta sonra’ diyor. O kadar zamanınız yok. Bu duruma düşmemek için stoklamak zorunda kalıyorsunuz. Bu da bir maliyet.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bu, üretim planlamamızı yapamadığımız için başımıza geliyor. Adam size altı hafta diyorsa yalvarsanız bunu 5 haftaya indiremezsiniz. Sizin de bunu yapabilmeniz lazım. Ama ne oluyor, siz bunu yapmaya kalkarsanız, müşteri gidiyor, rakibinizde buluyor, ondan alıyor. Tüketicinin de alıştırılması lazım. Siparişini 8 hafta önce verecek. Bu bir eğitim meselesidir. İşte firmaların işbirliği yapmasını gerektiren bir konu. Firmaların müşterilerine ortak yapılacak toplantılarda ‘siz bizden ucuz mal almak istiyorsanız, siparişlerin en az 8 hafta önce verilmesi gerekiyor. Bizim ihracat yapabilir hale gelmemiz için, maliyetlerimizi düşürebilmemiz için bu gerekli’ demek, bunu anlatmak lazım.

TEVFİK AKANNAÇ: Öyle hale geldi ki, müşteri, üç haftada proje çizilip üretime geçilebilecek malı, üç günde istiyor. Yurtdışına telefon açtığınızda 6 hafta diyor. Üstelik standart ve seri ürettiği mamulde bunu söylüyor. O zaman gece-gündüz mesai yapılıyor. 1 liraya alınan mal, 1.5 liraya alınıyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bir de şu tehlike var. Fazla mesai yaparak ürettirdiğinizde, çalışanlar fazla mesaide %100 fazla ücret alıyor. O zaman insanlar zaman içinde, normal mesai saatlerinde işi yavaşlatma eğilimine girebiliyor. Bu sanayinin genel sorunlarından biri. Bunu çalışanları kötülemek için söylemiyorum. İnsanın doğası her zaman suistimal yapmaya müsaittir. Bir de yan sanayiyi eğitmek lazım. ‘Sen şu kapağı yap. Ama düzgün yap. Senden alacağım. Ama yerine koyduğumda da oturacak.’ demek gerekiyor. ‘Düzgün yap. Standart üret’. Nasıl pompacıya -çok istisnai durumlar haricinde- ‘bana özel üretim yap’ diyemiyorsanız, iyi şekillenmiş yan sanayi’ye göre üretim yapmak gerekir.

TEVFİK AKANNAÇ: İç pazar hacmi buna müsait mi?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bunu yaparlarsa onlar da yurtdışına açılma şansına sahip olacaklar.

TEVFİK AKANNAÇ: İhracatımızın %5 artarak 36 milyar dolar olduğu söyleniyor. Türkiye için bu rakam nedir ki? Bu rakam içinde klima sektörünün payı ne olabilir ki?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Türkiye’nin 300 milyar dolar sanayi yatırımı var. Bunun yaklaşık yarısı, tekstil yatırımı. 30 milyar civarında deri sanayi yatırımı var. Bu yatırım hacminin ancak %10’u ihracata yönelebiliyor. Bu ihracat değil. Bu General Motors’dan daha fazla bir yatırım. Bunun %20-30’u da hammadde. Bunu da unutmayın. Yani gerçekleşmiş ürün değil. Bu kadar atıl yatırımımız var.

TEVFİK AKANNAÇ: Devlet dış fuarlara katılmanız için %50 gibi teşvik veriyor. Ama bu parayı sizin önceden yatırmanız lazım. Bir de malınıza güvenmelisiniz. Bir çok mal üretiyorsunuz. Acaba hangisi ile gideyim diyorsunuz.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Katılmazsanız da kendinizi düzeltemezsiniz. Siz fuara giderken özeniyorsunuz, bu sizi zorluyor. Önceki yıllarda buradan giden ürünlerin dış boyaları bile yer yer dökülmüş olabiliyordu. Geçen yıl gittiğimiz fuarda ise gelen ziyaretçi, yerli ürünlerimizi Avrupa mamul zannetti. Türkiye firmalarının işbirliğine yaklaşmaları kaçınılmaz. Gitsin ISKİD pazarlık yapsın. 300-500 m2 yer alacağım desin. Üyelerine de farklı ürünlerle katılımı şart koysun.

TEVFİK AKANNAÇ: O zaman rekabete aykırı bulunmaz mı?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Aksi halde firmaların çoğu ayakta kalamayacağı için zaten rekabet sorunu da kalmayacak.

TEVFİK AKANNAÇ: Biz fuarlara katıldık, belli bir potansiyeli de yakaladık diyelim. Bu potansiyeli üretime nasıl aktarabiliriz? Bir finans problemi ortaya çıkıyor. Yurtdışından açılan akreditifleri nakde döndürmemiz de çok zor. Yurtdışına mal gönderiyorsak 90 gün 120 vade demek. Müşteri, Avrupalı bir firmadan alırken 60 güne, bizden alırken 90 güne 120 güne getiriyor. Bunun altından nasıl kalkılır?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Hayır. İstenilen vasıf ve fiyatta anlaştıkları bir ürün için Türkiye’ye başka, bir Avrupa ülkesine başka koşul getirecek çok fazla ülke yok. Dış pazarlarda ilk üründen sonra kaliteyi bozan, sözünde durmayan firmalar olarak bilinen Avrupa ülkesi var. Bize gelin bunun yerini doldurun diyorlar. Siz gereksiz kalıplara, yatırımlara yönelmezseniz likit kalacak gücünüz olur.

TEVFİK AKANNAÇ: Demek ki yurtdışı için firmaların asgari müştereklerde anlaşması gerekiyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Kazan sektörü bunu yaşadı. Bir tarihte İstanbul’da 300 civarında kazan firması vardı. Günü gelecek 5-6 firma kalacak demiştik. Geri kalanlar montaj yapacak, ısı geri kazanım cihazı satacak, ama kazan üretmeyecek demiştik. Bugün o oldu. Avrupa Gümrük Birliği ile birlikte ithalat patladı. Borç hızla fırladı. Sanayi büyük darbe aldı. Yurtdışından gelen malları önleyemezsiniz. Çeşitli derneklerin kurulması lazım. Yerli firmalar bu dernekler aracılığıyla işbirlikleri kurabilir. Eğitim seminerleri düzenleyebilirler. Bu dernekler, yerli ürünleri teşvik edebilirler. Almanya’da bir fabrikada sordum, ‘siz bu fiyatlarla nasıl satıyorsunuz’, ‘bizim tesisatçılarımız başka mal kullanmaz’ dediler. ‘Fransa’ya ne kadar satıyorsunuz’ dedim, ‘Fransa bizden almaz. Onlar Fransız ürünler tercih ediyorlar.’ dediler.

TEVFİK AKANNAÇ: Devlete de bir şeyler düşmüyor mu?

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Hayır. Çözümleri devletten bekleyip zaman kaybedemezsiniz.

CENGİZ HEPERGİL: Hocam, montajcılar da çok önemli. Geçende verdiğimiz bir santralin motorunu yaktılar getirdiler. ‘Bu motorun nasıl monte edilirse, işletilirse yanmayacağını belirtseydiniz.’dediler. ‘Size montaj ve işletim talimatını verdik. Orada nasıl bağlanacağı çalıştırılacağı tariflenmiş. Yıldızsa yıldız, üçgense üçgen, yıldız/üçgense yıldız/üçgen bağlayacaksınız.’dedik. ‘Biz okuma özürlü milletiz. Santralin üzerine yazsaydınız.’dediler. Basılı kitapçık şeklinde olunca okumuyorsunuz da, klima santralini montaj, işletme bakım talimatı ile kaplasaydık, santrali okuyacak mıydınız? Yani montajı yapan elektrik teknisyenlerinin mutlaka ehliyetli olması lazım.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Derneklerin montaj teknisyenlerini belgelemesi lazım. Alman okullarının birinci ilkesi, ahlak dersleridir. İşte nasıl davranılacağının, işi yapmak için nasıl hareket edileceğinin temel kurallarını koyar.

TEVFİK AKANNAÇ: Tabi bunu firmalar üstlendi Türkiye’de. Onda da ne derece başarılı olduk bilemiyorum.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Depremde çocukları getirdik. Bir gece bir krize girdiler bilgisayarları kırdılar. Çıraklık meslek öğrenmenin temelini teşkil eder. Ama başaramadık, disiplin sağlayamadık.

TEVFİK AKANNAÇ: Burada ahlak da çok önemli. Bizim sıkıntımız orta vasıfta, yani elektrik ve tesisat teknisyeni, montaj ustası düzeyinde elemanları bulmakta. Kendimiz alıp yetiştirmeye çalışıyoruz. Tabi şimdilerde meslek okulu mezunlarını almaya özen gösteriyoruz. İki yıllık meslek yüksek okullarının açılması da bizim için büyük şans oldu.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Biz, iki yıllık meslek yüksek okulu programını açıyoruz. Ekim ayında başlıyoruz. Size çok yararlı olacak.

TEVFİK AKANNAÇ: Teknik kısımdan önce etik prensiplerin verilmesi lazım.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Meslek yüksek okulu programına da iş ahlakı dersleri koyacağız. Etik dersi sayılmaz. Mesela iş yerinde işi yaparken uyması gereken kurallara harfiyen riayet konusunda bir disiplin edinmesi amaçlanacak. Çizene, çizdikten sonra kontrol et diyor. Etmezsen yanlış yapabilirsin ve ahlaksız olursun. Senden sonrakine zarar verebilirsin diyor.

TEVFİK AKANNAÇ: Etik değerler genel kurallardır. Uygulayacak olanlar kişilerdir.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bizim dediğimiz başkalarını da ilgilendiren kurallar. İş ahlakı. Bir şeyi bozmamayı öğrenmek, temiz yapmayı öğrenmek, üzerinde bir prensip dahilinde çalışmayı öğrenmek. Yani bir işi yaparken, sırasını takip ederek, doğru yolu bulmasını öğretmek. Sıkıntılarımızdan biri, adama bir şeyi tarif ettikten bir süre sonra o işi başka türlü yapmaya başlıyor. ‘Ben bu işi bu şekilde yaparsam da olur’ zihniyetini geliştiriyor. Bundan kurtulması lazım.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Sen bulduğun bir yöntemi amirine önerirsin, o kabul etmediği sürece onun verdiği talimatlara uyarsın. İş ahlakı bu.

TEVFİK AKANNAÇ: Bunu böyle yapacaksın dediğinizde de bilsin ki bunun altında tecrübe vardır. Bunu kabul etmesi lazım. Tabii, görevlerin çok iyi tariflenmesi önemli. Disiplin bunun neticesinde doğar. Firmaların, yaptıkları işi çok iyi tanımlamaları gerekiyor.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Üretim talimatlarımız tam değildir. Üretim talimatlarında kart sistemini yerleştirip onu takip ettiren, kalite kontrolünün her kademesinde imza attıran firmalar bugün büyüyor ve ihracat yapıyor. Bütün resimleri elden geçirip, 1,5mm. x 6m. sacdan hangi işlerin yapılacağını, 2 mm. ile hangi işlerin yapılacağını tanımlamış, artanları ne yapacağını hesaplamış olanlar kazanıyor.

TEVFİK AKANNAÇ: Ben bu sacı keserken buradan artan sacı düşünerek bunu kesmem gerekir diye düşünmeleri de gerekir.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Ona düşünme payı vermeyeceksiniz. O numaralandırılmış sacı alıp kesecek. ‘Geri kalanını nasıl değerlendiririm’ diye bir fikri varsa, patronuna iletecek. Viessmann’da artan sac ile yıllarca, senede 300-400 bin IBM daktilosunun gövdesini basmışlar. Değerlendirmeye bakın.

TEVFİK AKANNAÇ: O kadar israf var ki. Üretimdeki israfın önlenmesi lazım.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Bu israftan dolayı hurda miktarımız %14’ün altına düşmüyor. Bunun %4’lere düşmesi lazım. Adamlarımız yapacaklarından daha az iş yapıyor. Böylelikle pahalı kalıyoruz.

TEVFİK AKANNAÇ: Biliyorsunuz 2-3 tane sac fabrikası var Türkiye’de. Boyutlar da standart. Rulo işleme hadisesini gündeme getiremedik. Çünkü bu da bir ek makine zincirini gerektiriyor.Avrupa’da hammadde de çok çeşitli. 1 ton sac 600 $. % 15’i ne demek, kimse hesap etmiyor. 10 trilyon cironuz var diyelim. Sizin gerçek cironuz % 30’dur. Neden? Fan, motor, ısıtıcı, serpantin dışarıdan gelir. Siz montaj yaparsınız. Sizin işleme kapasiteniz sac ile doğru orantılıdır. Yani 10 trilyonda 3 trilyon gerçek cironuzdur. 3 trilyonda %14 çok büyük rakamdır. Dolayısıyla yapılanmayı da ona göre belirlemeniz demektir. Her çeşit malı yapmamanız gerek. Aksi taktirde fire oranını % 20-22’lere çıkarırsınız.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Ortaklıklar, iş birlikleri doğması lazım. Fuarlara ortak katılmak lazım. Firmalar, stratejik birliktelikleri düşünmeli.

CENGİZ HEPERGİL: Neyi ihraç edeceğimizi belirlememiz lazım. Mesela fan coil cihazı seri olarak üretilmeli. Bizim ihracat modelimiz fan coil olacak. İkinci ihracat modelimiz paket klima cihazları. 5000 civarında fan coil üretiyoruz.

İthalatını yaptığımız fancoil firması da 70 bin cıvarında üretiyor. Onların bize söylediği şu; ‘şayet 50 binin altında fan coil üretiyorsanız, sizin gibi 90-100 eleman barındıran bir firmayı doyuramazsınız. Sırf fan coil yapıyorsanız 50 binin üzerinde yapmanız gerek.’ Bizim axial aparey cihazımız, klima santralinin firelerinden doğdu. Daha evvel monoblok yapıyorduk. Şimdi köşe parçalı yapıyoruz. Yan profilleri klima santralinin firelerinden oluşuyor. Aslında fire demek doğru değil. Onlar tabaka sacın üzerinde önceden işaretlenmiş parçalar.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Fire nedir? Hiçbir şekilde değerlendiremediğin parçacıktır. Bundan 30 sene önce Almanya’dan bir adam geldi. Adam akü altlığı yapıyor. Akülerin altına konan sacı yaptıracak. Ben de tanıdığım presi olan, tornası olan birilerini söyledim.

Üzerinde 20-30 tane delik olacak. Götürdüğüm adam fiyat verdi. Alman şaşırdı, ‘Almanya’da bile bu kadar yüksek fiyat veren çıkmadı. En ucuz fiyatı da Kore’den aldım’ dedi. Şaşırdım. Türkiye çok ucuz demiştim. Benim gönderdiğim üretici dedi ki, ‘bu iş aslında dört takımla da yapılır. Adam o delikleri bilumum sanayide, mobilyacılıkta kullanılan standart pul ebadında açmış. Koreliye pullar bedavadan kalıyor. Onları satıyor.’ Mühendislik budur.

TEVFİK AKANNAÇ: Mühendislik rantabl çözüm bulmayı gerektirir.

PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Pahalı çözüm, çözüm değildir. Türkiye’de üretim yapan her firmayı yerli sanayimiz sayarım.

Bosch, Türkiye’yi üçüncü büyük yatırım bölgesi yapıyor. Buna Alman firması diyecek halimiz yok ki. 1 milyar doların üzerinde yatırım yapmış Türkiye’ye. 200 bin kombinin 180 binini ihraç etmişler. 20 binini Türkiye’de satmışlar. Fransa’daki tesisi kapatıp, bu adedi 250-300 bine çıkarmaya çalışıyorlar. Sodex fuarı, üretim kalitemiz artmasa idi bu hacme gelmezdi.

TEVFİK AKANNAÇ: Sektörümüzde 4-5 dernek var. Benzer faaliyetleri yürütüyor. Birbirleri ile koordinasyonlarının çok iyi olması gerekir. Dernek faaliyetlerinin profesyonel kadrolar ile yürütülmesi daha doğru olacaktır. Firmaların özverileri ile bir şeyler yapılmaya çalışılıyor. PROF. DR. DOĞAN ÖZGÜR: Dinamizm gelmeli. Türkler işbirliğine mizaç olarak çok yatkın değiller. Bunu aşmalı.

Etiketler


Slider Altına