'Amatörler ürün, profesyoneller çözüm satar...'

27 Haziran 2011 Dergi: Haziran-2011

?Amatörler ürün, profesyoneller çözüm satar...?

Akcor Havalandırma Sistemleri ve Teknolojik Ürünler San. Tic. A.Ş., Türkiye?nin havalandırma konusunda projeler üretebilen ve sistem çözümleri sunabilen firmaları arasında. Firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Nedim Zalma, aynı zamanda bir dönem İSKİD Yönetim Kurulu Başkanlığı da yaptı. Sektörü yakından tanıyan, sorunlarını bilen Zalma, hem firması Akcor?u ve ürünlerinin sunduğu avantajları anlattı, hem de sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini dile getirdi...       

Swegon, İskandinav ülkelerinde pazarın % 35-40?ına hitap ediyor

 

Şirketimiz 1995?te Akdağ Makine ile ortak olarak kuruldu. 2001 krizinden hemen önce Akdağ?ın hisselerini aldık ve yolumuza Akcor olarak devam ettik. İlk olarak split klima pazarına girmeyi hedefledik, split klima pazarına girdikten sonra, bu alandaki tek bir ürünün yıl içinde şirketimizi kalkındırmaya yetmeyeceğini ve nihayetinde bu ürünlerin seri üretim ürünler olduğunu, yerli üretimin de mutlaka bir gün buraya ortak olma isteği olacağını gözlemledik. O yıllarda, gelecekte zorlanabileceğimiz durumlar oluşmasın diye belli kararlar aldık. Bize, teknolojiyi, tasarımı ve bilgiyi harmanlayabilen ürünler gerekliydi. Böylece yönümüzü split klimalardan daha teknolojik, mühendislik çözümleri gerektiren ürünlere çevirdik. O yıllarda sloganımız; ?Amatörler ürün satar, profesyoneller çözüm satar? idi. Bugün bu sloganın tüm dünyanın benimsediği bir yol olması, o zamanlarda belirlediğimiz stratejinin doğruluğunu ispatlar nitelikte... Teknoloji yönünden kendimizi geliştirme isteğimizin neticesinde ben ve çalışma arkadaşlarım çok sayıda eğitim aldık. Bize göre İsveç, sektörümüzle ilgili dünyanın en iyi teknolojilerini üretebilen ülkeler arasında.

Bugün temsilciliğini yürüttüğümüz Swegon, İskandinav ülkelerinde pazarın % 35-40?ına hitap ediyor, çok da güçlü bir marka. Onlar bize, biz de Türkiye?ye birtakım artı değerler kazandırdık. 

 

İlkler arasında olmanın avantajları ve dezavantajları var

 

Konuyla ilgili çalışmaya başlayan firmalar arasında ilkler içinde yer alıyoruz. Bu anlamda biraz daha avantajlıyız. Başlangıçta yatırımcının ve kullanıcının yararına olan konuları anlatmaya çalışıyorduk. Bunu anlatırken bazı uygulamalı çalışmalar yapmak zorunda kaldık. Yani konvansiyonel bir sistem kurulduğunda işletme, yatırım ve ömür boyu maliyetin ne olacağını, sonuçların başka sistemlerle kıyaslamalarını hazırladık ve müşterilerimize sunduk. Bir makine için teknoloji geliştirdiğiniz, fark yaratmaya çalıştığınız, artı avantajlar sunmaya çalıştığınız zaman, doğal olarak maliyeti de benzer ürünlere göre biraz daha yüksek oluyor ve bunun sebeplerini yatırımcılara anlatmanız gerekiyor. Bütün bu çalışmalar bizim için biraz daha zorlu bir süreç anlamını taşıyordu ama bugün bunun faydalarını görüyoruz.

Ayrıca, sadece Türkiye?de değil, tüm dünyada yaşanan küresel iklim felaketleri, küresel ısınma, enerjiden gelen dış ticaret açıkları, dışa bağımlılık gibi bir ülkeyi risk içinde tutan faktörler var. Bunların hepsi birbirini tetikleyen, birbirinin nedeni olan konular. Tabii duyarlılık biraz daha arttı ve böylece bizler gibi teknolojiye yatırım yapan firmaların değeri artmaya başladı. Bütün bunları anlatabilmek için birçok sivil toplum kuruluşuna üye olduk. Hatta bilindiği üzere bunlardan birinin başkanlık görevini de yürüttük. İki dönemdir de İMSAD yönetim kurulu üyesiyiz. Orada da bu bilgileri paylaşmaya ve aktarmaya devam ediyoruz.

 

Soğuk kirişlerin Türkiye?deki ilk başarılı uygulamasını gerçekleştirdik

 

Swegon haricinde Çek Cumhuriyeti?nde üretim yapan iki ürünün temsilciliğini aldık, biri hava perdeleri ve ısı geri kazanım cihazları konusunda çalışan bir firma; diğeri tekstil havalandırma kanalları üretiyor. Bunun haricinde İtalya?da zaten 15-16 seneden beri çalıştığımız, yine kendi alanında çok özel, dış ünitesiz klimaları üreten bir firma ile ortaklığımız sürüyor. İsveç?te Swegon ile çalışıyoruz. Swegon?un üç fabrikası var. Bunlardan biri soğuk kirişler (chilled beam) üretiyor. Türkiye?de bu konuda çok eski yıllarda birkaç başarısız örnek yapılmış. İlk başarılı örneği ise Akcor olarak biz gerçekleştirdik. Bu konuda yatırımcının da cesur olması gerekiyordu elbette. Bizim ilk cesur yatırımcımız, Ciner Grubu oldu ve uygulamayı Habertürk binalarında gerçekleştirdik. Toplam alanı yaklaşık 40 bin metrekare olan bir projeydi, başarıyla tamamladık.

İsveç?teki fabrikaların diğerlerinde ise üretim şöyle gerçekleşiyor: Birinde bütün otomasyonu üzerinde barındıran, uzaktan yönetilebilen klima santralleri üretiliyor. Diğerinde de yine İsveç?te soğuk kiriş, ayrı bir fabrikada da kontrol sistemleri üretiyorlar. İsveç?te bulunan üç fabrikamız, toplam 90 bin metrekarelik bir alanda bize hizmet veriyor. Çek Cumhuriyeti?ndeyse toplam 50 bin metrekarelik bir alana sahip. Yine Slovenya?da konvektörler, menfezler, ?ki orada da hastanelere yönelik, hijyen ağırlıklı özel ürünler var-  ve klima santralleri üretiliyor. İtalya?da birlikte çalıştığımız dış ünitesiz klimalar, mobil klimalar ve nem alıcı cihazlar üreten bir firma var. Yine İtalya?da nem verme sistemleri konusunda çalıştığımız bir firma ve İsrail?de endüstriyel nem alıcı cihazlar üreten bir firma bulunuyor. Özetle, yaklaşık 210 bin metrekarenin üstünde alanları ile bize hizmet üreten fabrikaların Türkiye?deki temsilcileriyiz. Buna rağmen layık olduğumuz yere henüz ulaşabilmiş değiliz. Sahip olduğumuz teknoloji, ar-ge çalışmaları, bilgi, çözüm anlayışı ile bugün bulunduğumuz yerin çok daha ilerisinde olmamız gerekirdi. Zaman içinde bu yere ulaşacağımızdan hiç kuşkum yok ama bunun için toplumsal bilincin biraz daha artması gerekiyor...

Ürünlerimiz söz konusu olduğunda sahip olduğumuz farklar bizim için çok büyük avantajlar getirmekle birlikte, birtakım dezavantajlar da getiriyor... Avantajımız şu; Swegon?un bu üç ürün grubu birbirini tanıyan, birbirleriyle konuşan ve uyum içinde çalışan bir sistem haline dönüşüyor. Fakat piyasada böylesine detaylı sistem çözümü sunan firmalar yok ne yazık ki... Söz konusu üç fabrikayı çok büyük bir yatırım grubu aldı, sonra bir çatı altında topladı ve ürünler arasındaki  komünikasyonları uyumlu hale getirdi. Bu durum elbette çok ciddi avantajlar sunuyor. Bu konuda en büyük dezavantajımız ise rakibimizin olmaması. Rakibiniz olmadığı zaman tek başınıza kalıyorsunuz. Bu nedenle ne fiyat ne de ürün kalitesi anlamında sizi kimse ile kıyaslayamıyorlar.

 

Teklif veren firma çok ama proje üretebilen firma neredeyse yok

 

Geliştirdiğimiz büyük boyutlu projeler sayesinde soğuk kirişlere bir eğilim başladı. En son Ora Kentsel Eğlence Merkezi?nde ürün ve çözümlerimizle yer aldık. Ora, 450 milyon Dolar?lık bir yatırım. Projede yer alan iki otelin soğuk kiriş, otomasyon, klima santralleri ve bazı bağımsız bölgelerin klima santrallerini biz tedarik ettik. Bizler böyle birtakım önemli ve başarılı projeler ürettikçe yerli ve yabancı pek çok firma bu ürünlere yönelmeye başladı. Bu noktada da yaşadığımız bazı sorunlar olabiliyor. Mesela ürün bazında projeye dahil olmak isteyen firmalar oluyor. Yani bir firma gelip diyor ki, otomasyonu daha uygun fiyata ben yapayım. Eğer o firmanın kuracağı sistem tüm cihazlarla sorunsuz iletişim kurabiliyor ve sistemin tüm gereklerini karşılayabiliyorsa buna hiç itirazımız yok. Fakat ne yazık ki böyle olmuyor. Daha sonra çıkabilecek sorunlarda kimse mesuliyet almıyor, sorunlar çözümsüz kalıyor, yatırımcı muhatap bulamıyor... Bu noktada işin doğru şekilde yapılmış olmasının önemi ortaya çıkıyor. ?Ürünümün fiyatı şudur? diye teklif veren firma çok ama bizim gibi proje üretebilen firma yok. Başımızdan şöyle bir olay geçti: Çok büyük bir fabrikanın üretim tesislerinde 2,5 sene önce Booster denen dış cephesi dekupe sacdan özel bir ürün satışı yapmak üzereyken, bir başka firma bu ürünün taklidini yaptı ve daha düşük fiyat teklifi vererek işi aldı. 2,5 sene sonra, kullanılan bütün ürünler işlevsizliği nedeniyle sökülüp atıldı ve bizden Booster?lar alındı. Şimdi son derece mutlular.

Akcor olarak müşterilerimize diyoruz ki, bu projelere milyonlarca Euro yatırıyorsunuz, eğer doğru çözüm için kıyaslamalar yapmak zor ise biz, sizler için bunu yapalım. Elbette başka birçok üründen daha farklı fiyatlarımız var. Bunun sebeplerini ve uzun vadede getireceği avantajları gösterelim. Kurduğumuz sistemin tümüne garanti veriyoruz. Herhangi bir sorunda sonuna kadar ürünlerimizin ve sistemimizin arkasındayız. Bunu halen anlatamadığımız yatırımcılar var ne yazık ki...

 

?Yeşil kentler? veya ?sürdürülebilir kentler? sloganı ile hareket edilmeli

 

Biz sadece Türkiye içinde hizmet vermeyi değil, aynı zamanda uluslararası bir oyuncu olmayı istiyoruz. Nitekim transit ticaretlerimiz, Türk müteahhitler ile çalışmalarımız çok iyi. Onlar bizim gözbebeğimiz, ihracat elçilerimiz... Türkiye?nin iyi bir potansiyeli var, son dönemlerde inşaat işi epey hızlı ilerliyor. Fakat tam da bu sebeple benim birtakım kaygılarım var. Çünkü kontrolsüz bir hızla ilerleyen hiçbir şeyin sonu iyi olmaz. Yapılanma doğru şekilde yapılırsa biz de yapılanmadan yanayız. İhtiyaçlar neler, enerjiyi bu yapılanmalarda nasıl kullanacağız, enerji verimli kentler mi kuracağız yoksa konut yapıp satacak mıyız? Tüm bunların iyi planlanmaması, geleceğimizi öldürür. Bu nedenle hep beraber en başta doğru düşünmek ve doğru işler yapmak zorundayız. Benim görüşüm, hem yatırımcı üzerinde bir baskı, hem de tüketici üzerinde bir algı oluşturabilmek için ?yeşil kentler? veya ?sürdürülebilir kentler? sloganı ile hareket edilmesinin çok doğru sonuçlar doğuracağı.

 

BEP-TR için çözümü hızlandıracak yollar üzerinde durulmalı

 

Esasında enerji verimliliği, bir kez yapılabilecek bir çalışma olarak değil, yaşam boyu sürekli iyileştirmelerle gelişecek bir proje olarak düşünülmeli. Daha iyisi mümkün olduğu sürece yapılmalı, hep daha verimli ve sağlıklı olanı hedeflenmelidir. Yatırımcının ve tüketicinin bu anlayışa sahip olması, hükümetin de buna destek vermesi lazım. Bilindiği gibi ülkemizde Enerji Verimliliği Yasası çıktı. Bunun BEP-TR diye bir yönetmeliği var. Bu yönetmeliğin gerektirdiği yazılım programını, danışmanlık firmaları zamanında yapamadı ve bu işin tamamlanması için sivil toplum kuruluşları ile görüşmeler başladı, zaten doğrusu da buydu. Biz de memnuniyetle yapacağımızı, hatta kaynaklarımızı da sarf edebileceğimizi söyledik. Fakat bize bir süre kısıtlaması getirildi. Yazılımın kullanılabilir hale gelebilmesi için tüm sektörün yorumlarını bildirmesi, bu doğrultuda düzenlemelerin yapılması eleştirilerin değerlendirilmesi ve neticede en doğru ve en kullanışlı yazılımın oluşturulması gerekliydi. Bunun için biz ne yazık ki süre konusunda bir garanti veremeyeceğimizi belirttik. Bir tek İZODER bu konuda yardımcı olmak üzere yola çıktı, diğer üç dernek süre konusunda taahhüt veremeyeceğini belirtti. Yani işlevsiz kaldı. Şimdi tekrar birtakım revizyonlar gerekiyor. Bu nedenle BEP-TR?nin pek bir şey ifade ettiğini söyleyemiyorum. Ama belki adımları hızlandırabilecek yöntemler üzerinde düşünülebilir, belki diğer ülkelerin sivil toplum kuruluşlarından ve onların yazılımlarından istifade edip hızlı bir çözüme ulaşmamız mümkün olabilir.

 

İç hava kalitesine dikkat

 

Bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum: iç hava kalitesi. Biz o konunun da enerji verimliliğinden hemen sonra çok hızlı olarak işlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle okullarda iç hava kalitesinden bahsetmek mümkün değil. Okullarda iç hava kalitesinin yükselmesi durumunda, performansın en az  % 15 arttığı görülüyor. Bu konu, hiç farkında olmasak da Türkiye için çok elzem bir konu. Enerji verimliliğinden dolayı izolasyon çok önem kazandı, doğrudur da. Şimdi binalara mantolama yapılıyor, çift camlar takılıyor ama iç hava kalitesine dikkat edilmiyor. Neticede enerji verimli binalar yapmaya kalkarken bir sürü hasta bina yaratıyoruz. Hasta binalarda yaşayan, çalışan insanlar da hasta oluyor ki hastalık, başlı başına insana zarar vermekle birlikte, iş veriminden de kayıp anlamına geliyor. Türkiye?de şu anda evlerde havalandırma sistemi kullanımı sıfır noktasında ve bu alan gelecekte çok büyük bir hızla gelişecek. Enerjiyi verimli kullanmak, binaları konforsuz hale getirmek gibi algılanmamalı. Binaların gereken sağlık koşullarını sağlamaları, bunu yaparken de daha az enerji kullanmaları gerekiyor. Ancak o zaman gerçek bir verimlilikten söz edilebilir. 1980?de Türkiye?nin ihracatı 2,5 milyar dolardı, bugün havalandırma sektörünün ihracatı 2,8 milyar dolar. Demek ki bazı şeyler düzeliyor, dünyayla bütünleşmek lazım, dünyayı izlemek lazım, dünyayla yarışmak lazım. Ben en yeşilim dediğiniz zaman, çevreciyim dediğiniz zaman eğer örnek birkaç hareket yapıyorsanız bütün dünya da size saygı duyar. Takip etmek değil yaratmak lazım. Çevreci olmak yalnız yeşil binayla bitmiyor. Mesela Yeşilköy?den Sarıyer?e kadar bizim düz alanımız var, neden gençler için bisiklet yolları yapılmıyor ve gençler bisiklet kullanımına özendirilmiyor? Bu, hem emisyon oranını azaltacak, hem de gençler için temiz havada spor yaparken ulaşım sorununu da çözebilecekleri bir alternatif yaratılmış olacak.

 

Laboratuvar şart

 

Yine sektörde en büyük açıklarımızdan biri, bir laboratuvarımızın bulunmaması. Bir yandan stratejik yol haritaları çıkarıp ileri teknoloji ve katma değeri yüksek ürünler üretmek hedeflenip öte taraftan bu ürünleri test edecek bir laboratuvara sahip olunmaması oldukça düşündürücü... Kanserle mücadele etmeyi kafaya koyan ama mikroskobu bulunmayan bilim adamları gibiyiz.. Bilimsel araştırma, bilimsel zeminlerde yapılır. Yurtdışında gözlem odalarında havanın akışını, fonksiyonunu, nereden nereye hangi hızla gittiğini test edip raporlama imkanına sahipler. Türkiye?ye bakıldığında arada bir uçurum var...

O yüzden ilgili sivil toplum kuruluşlarına daima bir laboratuvarın gerekliliğini belirtiyoruz. Sektörümüzün 25 milyarlık hedefi varsa, bunun altını doldurmak lazım. Gözlem, test ve bunları yapabileceğiniz bir laboratuvarınız yoksa, teknoloji üretemezsiniz. Bu da kimseyi hayal ettiği yere taşımaz...


Etiketler


Slider Altına
Söyleşi