Zor zamanlardan geçiyoruz…
Bir kapak yazısı hazırlamalıyım. Üstelik şu hayatta en iyi yapabildiğim şey yazmak, ama bu kez olmuyor. Günlerdir toparlamaya çalışıyorum aklımı, kapak yazım için bazı raporlara bakıyorum, ekranımın sağ alt köşesinde yanıp sönen bir haber başlığı yine yüreğimi karartıyor.
Çok şehit verdik şu kara Eylül günlerinde, ana-babaların gözyaşları, evlatlarının kanlarına karışıp aktı ülkemin topraklarına…
Öfke ile doldu hava… İntikam koktu ortalık... Huzur bu sıralar, başka coğrafyalarda konaklıyor. Televizyona, radyoya, gazetelere dokunmaya korkuyorum.
Memleketimden bir telefon geliyor öğreniyorum; “13 şehit”… Bir başka telefon, öğreniyorum; ablamın kapı komşusu şehit polislerden biri. “Karısının gözü hep gözlerimizde” diyor ablam… “Nasıl söyleyeceğiz bilemiyorum… Yaralılar varmış diyoruz… Sabırlı ol, sakin ol diyoruz… Titreyen elleriyle sarılıyor daha 1 yaşındaki çocuğuna, ‘Allah’ım sen yardım et!’ diye dualar ediyor…” diyor. “Kapıya yanaşan ambulansı görünce bayıldı kaldı kızcağız” diyor… Yuvarlanıp gidiyor gözümden koca bir damla…
Annemi arıyorum, konuşamıyor. Babamı arıyorum, konuşamıyor. Kendi evlatları gibi sahip çıkıyorlar şehit düşen evlatlarına… Babam babaları oluyor, annem anneleri… Ben kardeşleri oluyorum, eşleri oluyorum, çocukları oluyorum. Olamadığım tek şey şu an, bir derginin editörü. Çok isterdim sizlere “sektörde durum iyiye gidiyor” demeyi… Yeni sistem ve teknolojilerden bahsetmeyi çok isterdim. Ama bu kez sadece, beraber ağlayalım istiyorum. İdeolojilerden, politikalardan, yalan dolandan, çıkarlarımızdan uzak, sadece insan olalım istiyorum.
Acılarımıza, gözyaşlarımıza, sıkışan kalbimize birer kılıf uydurmaktan vazgeçelim istiyorum.
Bu yazıyı “bayramınız kutlu olsun” diye bitirmeyi çok isterdim ama maalesef şöyle yazıyor ellerim:
Başımız sağ olsun, evlatlarımız da…
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum.
Gökçen Parlar Ünal