Yeşil bina mı, 'yeşilimsi' bina mı?
Kullandığımız evsel ya da endüstriyel ürünler, her gün eklenen bambaşka fonksiyonlarla hayatımıza hep “daha fazlası”nı katmayı hedefliyor. “Konuşan”, “algılayan”, “kendi kendini kontrol edebilen” cihazlar, pazardaki ve hayatımızdaki varlığını güçlendiriyor. Artık yapmak istediğimiz çoğu şeyi bizim adımıza cihazlar yapabiliyor. Pek çok bilim-kurgu filmine konu olan “robotlar hayatımızı ele geçiriyor” teması, filmlerdeki kadar şiddetli olmasa da gerçekleşmeye başlıyor. Her ne kadar bazı fonksiyonlar için “olmasa da olurdu” diye düşünsem de, genel anlamda bu cihazların ya da özelliklerin varlığından şikayet edip nankörlük yapmayacağım. Elbette bazılarının hayatımıza sağladığı çok ciddi kolaylıklar var ve elbette her bir yenilik için ciddi çaba harcanıyor. Benim dikkat çekmeye çalıştığım, bir şeyleri üretmek için hangi şeyleri yok ettiğimiz… Üretirken, doğayı tahrip ettiğimizin, yenilik peşinde koşarken geçtiğimiz köprüleri yaktığımızın farkında değiliz. Belki de şöyle söylemeliyim: Doğru ürünü-işi yanlış şekilde üretiyoruz.
Sözüm, verimlilik kavramını doğru anlayıp, üretim yaptığı binadan başlayıp ürün kullanıcısı ile buluşana kadar her aşamada “verimli” olan ya da olmaya çabalayanlara değil elbette… Bu konuda çok güzel örneklerin var olduğunu biliyor, takip ediyorum. Özellikle “yeşil bina” kavramı gündeme geldiğinden beri, enerji verimliliği ve çevre dostu ürün ve hizmetler de daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Aslında birlikte düşünülmesi gereken bu iki kavram, birbirinden ayrıldığında yapılan işin bir ayağı sakat kalıyor. Örneğin “süperötesi verimli” bir cihaz üretirken çevreye maksimum zararı veriyorsanız, geri dönüştürülemez malzeme kullanıyorsanız, üretim süreçlerinizde de enerji verimliliğini gözetmiyorsanız, bu cihazların kullanımı esnasındaki enerji tasarrufu ile “yeşil” olabilmek ne kadar mümkün? Üretimde çevresel boyutun da en az enerji verimliliği kadar ciddiye alınması gerekir. Bir binaya sertifika almak için puan getirecek birkaç sistem kurmak, binayı gerçek anlamda “yeşil bina” yapmaz.
Yeşil bina sertifikalarının, binalara takılan birer aksesuar gibi algılanır olduğunu, bu konunun en yetkili ağızlarından Dr. Duygu Erten de dile getiriyor. Türk Tesisat Mühendisleri Derneği’nin (TTMD) düzenlediği XI. Uluslararası Yapıda Tesisat Teknolojisi Sempozyumu kapsamında yapılan ve “Yeşil ve Enerji Etkin Binalar” konu başlığını taşıyan panelde, Erten’in konuşmasının bir bölümünü aktarayım: “Yeşil bina, tamamen bütünleşik tasarım yaklaşımı üzerine kuruludur. Sertifikasyon, sadece yeşil bina olarak tasarlanıp tamamlanmış binanın taçlandırılmasıdır. Bugün Türkiye’de olduğu gibi 25-30 yaş grubundaki AP’lerin sadece form doldurularak bir binayı yeşil bina olarak adlandırdığı uygulamalara karşıyız. Uluslararası sertifika sistemlerinin yerelleştirilmesinin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Çünkü her ülkenin coğrafi koşulları, politikası, kültürü, iklimi ve yeşil binaya bakış açısı farklıdır. Bu nedenle ÇEDBİK olarak ulusal yeşil bina sertifikasyon sistemimizi oluşturuyoruz. Fakat iyi işler yapmak isteyen bir kuruluş olarak sektörde bugün ciddi anlamda ‘debeleniyoruz’ diyebilirim ne yazık ki… Ülkemizde maalesef ‘sertifikam olsun nasıl olursa olsun’ anlayışı çok hızlı yerleşti. Ama bu konu gerçekten ülkenin ekonomik koşullarının iyileştirilmesinden enerji güvenliğine kadar çok daha ciddi boyutlarda etkiye sahip. Buradan tüm yatırımcılara sesleniyorum, lütfen bu konuyu çok ciddiye alın.”
Gökçen PARLAR
gokcenparlar@dogayayin.com