Kentsel Dönüşüm, Neye Dönüşüm?

İstanbul’da nereye dönsek, karşımıza kentsel dönüşüm kapsamında yenilenmek üzere parsellenmiş bölgeler ve tabelalar çıkıyor: “Filanca yapı kentsel dönüşüm alanı” diye… Çarpık kentleşme, sadece İstanbul’un değil, neredeyse Türkiye’nin her ilinin en ciddi sorunlarından biri. Düzeltilmesi için atılan adımlar da oldukça faydalı çalışmalar ve desteklenmeli. Sağlam ve sağlıklı binalara, çevre düzenlemesi yapılmış projelere kimin itirazı olabilir ki? İçinde yaşayanlar için de kuşbakışı fotoğrafını çekenler için de evine ulaşmak isteyenler için de memnuniyet verici ise bir proje; sonuna kadar desteklenmeli elbette. Ama gerçekte neler yaşıyoruz? Bu kadar proje; bu kadar yenileme, güzelleştirme, yeniden yapılandırma çalışmalarının koşturmacası arasında, İstanbul’da yaşayanların cılız bir fısıltısı gibi şu cümleler duyuluyor; “İstanbul dev bir şantiye alanına dönüştü”, “Adım atacak yer yok”, “trafik sorununa bir çare…” Dev projelerin reklam filmlerinde duyuyoruz: “Kombinizi evinize varmadan çalıştırabiliyorsunuz. Klimanız hangi konfor koşulunu tercih ettiğinizi hatırlayıp evinizi o ısıda tutuyor, hatta içeride kaç kişisiniz, kim nerede oturuyor bütün bunları algılayıp kanatçıklarını ona göre ayarlıyor. Otoparkınız aracınızı tanıyor, siz eve girer girmez akıllı eviniz ışıkları yakıyor, sıcak suyunuzu hazırlıyor vesaire, vesaire…” Adeta bir popstarsınız ve eviniz neredeyse sizi alkışlayacak… Tabii evinize ulaşmayı başarabilirseniz... O kocaman projeler yapılırken; üstyapı ve altyapı çalışmaları, çevre düzenlemesi, ulaşım kolaylığı konuları yeterince düşünülmüyor. Bu da İstanbul’u bir “çilehane”ye çeviriyor. İşler öyle karışık hale geldi ki, artık “dev şantiye”nin içinden de uyarılar geliyor. Mesela AE Mimarlık Yönetim Kurulu Başkanı Mimar Ahmet Erkurtoğlu, kentsel dönüşümün İstanbul’a 50 senelik bir yük getirdiğini ve İstanbul’un kentsel dokusuna hiçbir katkısı olmadığını söylüyor. Yapılanın kentsel dönüşüm değil, binasal dönüşüm olduğunu belirten Erkurtoğlu, “Afet Yasası sayesinde binalar sağlamlaştırılıyor, depreme dayanıklı hale getiriliyor. Ama İstanbul’a ve özellikle de kentsel dönüşümün en yoğun yaşandığı Kadıköy’e baktığım zaman Kadıköy’ün eski çehresini yitirdiğini görüyorum. Yeşil alanlar beton yığınlarına dönüşmeye başladı. Aynı parselde bulunan 10 katlı binayı yıkıp yerine 12 katlı yeni bir bina yapmak kentsel dönüşüm değildir” diyor. Erkutoğlu; “İnsan ve trafik yoğunluğu hesaplandığı zaman kentsel dönüşümde bu yoğunluğu kaldıracak altyapı, yol, yeşil alanlar ve rekreasyon alanları yaratılmıyor. Dolayısıyla İstanbul’un her tarafı maalesef beton yığını haline gelecek. Yazın camlarımızı açtığımızda bile bir rüzgâr esintisi hissedemeyeceğiz. Çocuklarımıza yeni oyun alanları yaratılmamış olacak. Umarım mevcut alanları koruyabiliriz. İmar Yasası’nın yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.” diyor ve yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları nedeniyle 50 sene sonra İstanbul’da yeniden bir kentsel dönüşümün zorunluluk haline geleceğini sözlerine ekliyor. Bu kapsamda altını çizmek istediğimiz bir önemli husus da şu: Şehirler, kendi dokularıyla, sahip oldukları geçmişle, içinde yaşayan farklı kültürlerin izleri ile bir değerler bütünü haline gelir. Yapılan çalışmaların da o değerlere saygılı olması, projelerin, kentin dokusuyla uyumlu yapılması gerekiyor. Salacak’tan Tarihi Yarımadaya baktığımızda, cânım Sultanahmet Camisi’nin muhteşem minarelerinin arkasında dev kuleler görüyorsak, bir yanlışlık var demektir!
Gökçen Parlar Ünal
gokcenparlar@dogayayin.com