Isıl Konfor Koşulları ve İç Hava Kalitesi, Sağlığımızı Doğrudan Etkiliyor
Ülkemizde -ve tabii ki dünyada da- çok katlı ve kompleks yapılar her geçen gün artış gösteriyor. Isıl konfor koşulları, bu tür yapılarla beraber daha fazla önem kazanıyor, daha karmaşık bir süreci gerektiriyor. Konfor sözcüğü, bir süre öncesine kadar tamamen lüks kavramının bir parçası gibi algılanırken günümüzde özellikle ısıl konfor, modern kent yaşamının olmazsa olmaz bileşenine dönüşüyor. Binaların kullanım amaçları doğrultusunda bu ısıl konfor sistemlerinin önem derecesi de artıyor. Gereken sağlık koşulları ve yaşam kalitesi için ısıl konforun kritik önemi tartışılmıyor. Isıl konfor koşulları ile iç hava kalitesi, birbirinden ayrılmaz kavram ikilisi olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin okullarda ısıl konfor koşulları ile birlikte iç hava kalitesi; konsantrasyonu ve öğrenmeyi doğrudan etkiliyor. Yine hastanelerde ısıl konfor koşullarını sağlarken sağlıklı iç hava kalitesinin olmaması, farklı hastalıklara ve hatta ölümlere varan ciddi sorunların sebebi olabiliyor. Hasta bina sendromunun yol açtığı rahatsızlıklar, çalışma koşullarında verimin düşmesi gibi durumlarda da yine iç kava kalitesi ve ısıl konfor kavramları başrolde yer alıyor.
Sağlıklı bir iç ortam için hava sıcaklığı, nem ve hava hızı gibi parametreler göz önünde bulunduruluyor. Bu parametreler, iklime, yapı elemanlarına (hacimdeki dış duvar sayısı, pencere sayısı, izolasyon, duvar ölçüleri, oda boyutları gibi), yapı konfor bileşenlerine (ısıtma-soğutma yöntemi gibi), yapının konumlandırıldığı alanın iklimi gölgelenme süresi gibi çok sayıda faktöre bağlı. Isıl konfor için ilk şart insan vücudu ile çevre arasında ısıl dengenin olması. Bu gereksinimlerin elde edilebilmesi pratikte güçtür, çünkü insanlar birbirinden çok farklıdır. Dolayısıyla bütün insanları aynı anda beklentilerini/gereksinimlerini karşılayan konfor koşullarında tutmak mümkün olmayabilir. Bu yüzden ısıl konfor ile ilgili belirlenmiş uluslararası standartlar bulunmaktadır.
İçinde bulunduğu halden rahatsız olan insanlar bu durumu değiştirmek için tedbirler almaya yöneliyor. Bu durumda da karşımıza ısıtma, soğutma, nemlendirme, havalandırma cihazları çıkıyor. Günümüzde tüm bu cihazların gerekli ısıl konfor koşullarını sağlayacak şekilde kombine edildiği sistemler rağbet görmeye başlıyor. Gelecekte insanlar artık tek tek cihaz almak yerine tek bir ?düğme? satın almayı tercih edecek. O tek düğmenin istenen tüm koşulları sağlayacak kompleks cihaz ve sistemleri harekete geçirmesi isteniyor. Pazarda çok sayıda firma, tüketici beklentileri doğrultusunda cihaz değil sistem satışına yöneliyor. Bu sistemler ile donatılmış yapılar da değerleniyor. Dolayısıyla ısıl konfor koşullarının uygun şekilde sağlandığı binalar, sadece mekanik tesisat mühendisliği disiplinini değil, mimariyi de ilgilendiriyor; bu iki disiplinin proje-tasarım aşamalarında karşılıklı görüş alışverişi ile çalışmasını gerektiriyor. Çünkü hasta bina sendromunun yarattığı rahatsızlıklar gelişmiş ülkelerde mahkeme konusu bile olabiliyor. Bu yüzden binalarda yapay olarak yaratılan konfor şartları, planlama, tasarım, işletme ve bakım esnasında önemle üzerinde durulması gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor. Tabi ki bu konu, enerji verimliliği kavramının da en fazla üzerinde yoğunlaştığı konular arasında yer alıyor.
Gökçen Parlar