Havanın 'İ' hali

Havalar ısındı, klimalar yine hayatımızın vazgeçilmezi tahtına oturdu. Onlarca marka, tüketici ile aralarında köprü kuracakları her tür mecrada, hava tasarımındaki üstünlüklerini yarıştırıyor. Her şeyde olduğu gibi klimalar için de "in"ler, "out"lar, "trend"ler var. Klimaların en "in"i; "inverter" teknolojisi. İnverter teknolojisi ile henüz tanışmayan marka, hemen hemen yok. Devir, tasarruf devri; inverter'li klima ise halden anlayan, koşullara ayak uyduran, gerektiği kadar harcayan, müsriflikten hiç hoşlanmayan, kullanana dost bir cihaz. Öteden beridir bildik klima sistemlerinde klimanın kompresörü, sabit bir devirle, sabit bir kapasitede çalışır. İnverter'li klima cihazlarında kompresör devri otomatik olarak ayarlanabiliyor, yani ihtiyaca paralel olarak değişebiliyor. Yeni çalışmaya başladığında, istenilen sıcaklık koşuluna bir an önce ulaşmak için yüksek güçte çalışabiliyor, ayarlanan sıcaklığa erişildiğinde, kompresörün çalışması minimum seviyeye iniyor. Tükettiği enerji de ihtiyaca paralel değişebiliyor, böylece enerji tasarrufu sağlanabiliyor. Bir de kompresörün dur/kalk sayısı da azaltılmış olacağı için enerjinin yanı sıra kompresör ömrü açısından da avantaj elde edilebiliyor. Bu sistemi kullanan klimaların tanıtım metinlerinde (markalara göre değişmekle birlikte) geleneksel sistemlere göre %40-70 arasında enerji tasarrufu sağlanabileceği vurgulanıyor. Şimdilerde en çok kullanılan soğutucu akışkan da R410 A.

Klimaların bir diğer moda "İ"si de iyonizer teknolojisi. Bu teknoloji sayesinde de havanın moleküler yapısında "nefaset" sağlanıyor. İyonizerli sistemler, havanın "sağlıklı" hale gelmesine de yardımcı oluyor. Bu sistemlerde havadaki iyon değerleri yükseltiliyor, yüksek değerlerdeki negatif ve pozitif iyonlar bir araya geldiğinde ortaya çıkan enerji, bakterilerin yok edilmesini sağlıyor. Serbest kalan negatif iyonlar, havayı temizliyor, tazeliyor. Negatif iyonların soluk almayı kolaylaştırdığı, hatta ağrı giderici etkisinin olduğu da söylenenler arasında..