Havalandırma ile Domuz Gribi, dost mu, düşman mı?
Son günlerin popüler kabusu H1N1, nam-ı diğer domuz gribi, tüm iletişim kanallarının (e-postalar, kapı önü - paspas üzeri sohbetler dahil) izlenme ve izlettirme rekorlarını kırıyor. Domuz gribinin; grip aleminde küçücük bir niş olduğunu, klasik gribin çok daha yüksek maliyeti ve sonuçları bulunduğunu, dolayısıyla bu kadar öne çıkmasının düpedüz sağlık alanında ?rol çalma? olduğunu öne sürenlerden tutun, domuz gribinin domuz eti ve mamullerini yiyenlerde baş gösterdiğini, hatta bu virüs bu yolla bir kez vücuda girince o kişinin giderek domuza benzeyeceğini söyleyenlere kadar rivayet muhtelif.. Ama ortada olan bir şey var ki, bildik grip virüsümüze, kuşlarda ve domuzlarda rastlanan virüs versiyonları eklenerek ortaya çıkan bu moda virüs, diğer akrabaları gibi hava yolu ile bulaşıyor. İşte tam da bu noktada, havalandırma sistemleri ve yöntemleri, bu tehdide yardım ve yataklık ediyor mu? Yoksa önleyici çarelerden biri mi? Yanıt; bazen destek, bazen de köstek olsa gerek..
Bazı doktorlar grip belirtileri gösteren vatandaşlarımızın, domuz gribi paniği ile hastanelere gelmesinin riski artırdığını, -mümkün mertebe- hastaneye ve kalabalığın bulunabileceği kapalı mekanlara girilmemesinin çok daha iyi bir tedbir olabileceğini öne sürüyor. Madem ki bu musibet hava yolu ile bulaşıyor ve madem ki özellikle kalabalıkların bulunabileceği kapalı ortamlarda havalandırma, klima sistemleri çalışıyor, o halde mekan içindeki havayı sirküle eden sistemlerin, (sadece H1N1 değil) viral enfeksiyonların yayılmasına yardım edebilmesi mümkün..
H1N1, belirli bir süre havada asılı kalabiliyor (yaklaşık iki saat). Özellikle dışarıdan taze hava almadan iç ortam havası ile çalışan klimalar, iç ortam havasını, sistemin çalışma alanı içinde bulunan tüm bağımsız bölümlere de taşıyor. Bunun için uzmanların önerisi; dışarıdan alınan taze hava miktarının azami seviyede (mümkünse % 100) olması, hava hızının; havada asılı duran H1N1 virüsünü yerinden edecek kadar yüksek olması ve en iyisi azami iki saatlik aralıklarla pencereleri açarak doğal havalandırma yapılması..
Tabii ki havalandırma, klima sistemlerinin üç aylık periyotlarla temizlik ve bakımının yapılması, filtrelerin gerektiği gibi yıkanması veya değiştirilmesi, havalandırma kanallarının uzman servisler tarafından iç temizliğinin yapılması, sadece H1N1 için değil, virütik hastalıklardan, hasta bina sendromu arazlarına kadar insan sağlığını tehdit eden pek çok etkenin engellenmesine yardım edecektir. Dönem dönem karşımıza çıkan hastane enfeksiyonları, yeni doğan ünitelerinde yaşanan faciaların önemli bir kısmında, havalandırma (daha doğrusu olması gerektiği şekilde havalandıramama) sorunlarını görüyoruz.
Hastane içinde özel havalandırma sistemlerinin kurulması gereken; pozitif basınç odaları, negatif basınçlı izolasyon odaları, yoğun bakım üniteleri (YBÜ) ve ameliyathanelerde hava yolu ile bulaşan patojenlerin olabildiğince engellenmesi için çok özel, hijyenik sistemler, ayrıca bu sistemleri zorunlu kılan yönetmelikler vardır. Ama hayatın pek çok alanında olduğu gibi burada da karşımıza denetim yetersizliği çıkıyor. Düzenleme getirmek, standartlar koymak işin bir yönü ise uygulandığını kontrol altında tutmak da, olmazsa olmaz bir koşul olmalı..