2025’e Doğru Pazarda Neler Değişecek?
ABD’de 2025'te ve sonrasında üretilen HVAC sistemleri artık mevcut konut klima ünitelerinde ve ısı pompalarında en yaygın soğutucu akışkan olan R-410A'yı kullanmayacak. Bu, küresel ısınmaya ve ozon tabakasının incelmesine neden olan soğutucu akışkanların çevresel etkilerini azaltmaya yönelik küresel çabanın bir parçasıdır. Üreticiler bunun yerine daha düşük Küresel Isınma Potansiyeline (GWP) sahip ve daha çevre dostu olan R-454B ve R-32 gibi alternatif soğutucu akışkanlar kullanmaya başlayacak.
Bu değişiklik, Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından belirlenen çevresel düzenlemelerle uyumludur ve HVAC endüstrisinin karbon ayak izini azaltmasına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
2025'teki soğutucu akışkan değişikliğinden önce yeni bir HVAC sistemi satın alıp almamaya karar verirken göz önünde bulundurulması gereken en önemli hususlardan biri maliyettir. Birçok HVAC üreticisi R-410A kullanan sistemlerin üretimini çoktan sonlandırmış olsa da, bunlar hâlâ yaygın olarak mevcuttur ve nispeten uygun fiyatlıdır. 2025 yılından itibaren yeni soğutucu akışkanları kullanan sistemler standart hale gelecek ve bu da yeni bir HVAC sisteminin fiyatını artırabilecektir. 2025'ten önce üretilen ve R-410A kullanan yeni HVAC sistemlerinin bir yıllık bir ödemesiz dönemi olacak ve 2026'nın başlangıcından önce satılması gerekecek.
Bir Better Business Bureau (BBB) raporu, sektörün 2018'de 90,3 milyar dolardan 2023'te 123,2 milyar dolara çıktığını vurguluyor. Bu genişleme, teknolojik gelişmeler, düzenleyici değişiklikler ve değişen tüketici tercihlerinden kaynaklanmaktadır.
ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA), 2025 yılına kadar Küresel Isınma Potansiyeli (GWP) yüksek soğutucu akışkanları yasaklayacak.
ABD’de bunlar olurken, ülkeler ve bölgeler iddialı iklim hedefleri belirledikçe, karbon emisyonlarını azaltma baskısı HVAC sistemlerinde önemli değişikliklere yol açıyor. Isıyı üretmek yerine aktarmak için elektrik kullanan ısı pompaları, evlerin karbondan arındırılmasında önemli bir teknoloji olarak görülüyor. 2025 yılına kadar ısı pompaları daha da verimli hale gelecek ve teknolojideki gelişmeler, daha soğuk iklimlerde etkili bir şekilde çalışmalarını sağlayacak. Geleneksel olarak, ısı pompaları sıfırın altındaki sıcaklıklara sahip bölgelerde verimliliği korumakta zorlanıyordu ancak bu değişecek.
Isı pompaları, küresel karbondioksit emisyonlarını 2030 yılında en az 500 milyon ton azaltma potansiyeline sahip. Örneğin, Avrupa'da, Rus gazına olan bağımlılığı azaltmak için hayati bir araçtır, çünkü Avrupa'nın en büyük gaz talebi kaynağı olan binalardaki ısıtmayı 2030 yılında en az 21 milyar metreküp azaltabilirler.
Enerji verimliliğine katkıda bulunan bir diğer faktör de değişken hızlı kompresörlerin devam eden geliştirilmesidir. Bu Değişken Soğutucu Akışlı (VRF) sistemler, ısı pompalarının tam güçte açılıp kapanmak yerine, evin tam ısıtma veya soğutma taleplerini karşılamak için çalışmalarını ayarlamalarına olanak tanıyan konfor için hassas kontrol sunar. Bu, daha az enerji israfı, daha düşük kamu hizmeti faturaları ve iyileştirilmiş iç mekan konforu demektir.
Isı pompaları ile güneş panelleri gibi yenilenebilir enerji kaynakları arasındaki sinerji, 2025'te büyümeye devam edecek bir trenddir. Ev sahipleri, evlerini daha sürdürülebilir hale getirmenin yollarını giderek daha fazla aramaktadır ve ısı pompalarını yenilenebilir enerji kaynaklarıyla entegre etmek, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltmanın güçlü bir yoludur.
Isı pompalarını güneş fotovoltaik (PV) sistemleriyle eşleştirerek, evler yerinde üretilen temiz enerji kullanılarak ısıtılabilir, soğutulabilir ve çalıştırılabilir. Bu, yalnızca hanenin karbon ayak izini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda özellikle net ölçümün ev sahiplerinin fazla elektriği şebekeye geri satmasına olanak tanıdığı bölgelerde enerji faturalarında önemli tasarruflara da yol açar.
Enerji depolama sistemlerinin (ev pilleri gibi) ısı pompalarıyla entegrasyonu da izlenmesi gereken bir diğer trenddir. Bu sistemler, ev sahiplerinin gündüz üretilen fazla güneş enerjisini gece veya en yüksek enerji talebi dönemlerinde kullanmak üzere depolamasına olanak tanır, şebeke elektriğine olan bağımlılıklarını azaltır ve enerji bağımsızlıklarını daha da artırır.